Çok uzun zamandır yazmayı istediğim bir destinasyondu Viyana. Yıllar önce gittiğim Budapeşte, Viyana, Prag turu vesilesiyle gezmiştim ve bu rotayı gerçekten çok sevmiştim. Tarihi, kültürü tüm destinasyonlarıyla beni etkileyen bir geziydi. Önceden gezdiklerimi ve güncel gezilerimi öne almaktan sıra bir türlü bu rotayı yazmaya gelememişti. Sıra gelene kadar ben muhtemelen bu şehirlerden birine mutlaka tekrar giderim bu vesileyle de kaleme almak için güncel bir sebebim olmuş olur diye düşünüyordum. Tam da öyle oldu.
Devam etmeden önce 2 not vereceğim:
- Bu kez gezi yazım ve YouTube videom eşzamanlı gelemedi. Her zamanki gibi tavsiyem önce yazıyı okuyup sonra videoyu izlemenizdir. Yazılarımda her zaman daha fazla detay olur. Videonun linki burada.
- Bu gezimizde vaktimiz daha kısıtlı olduğundan daha önce gördüğümüz yerlere gitmedik. Önce bu seyahatte gezdiklerimizi anlatıp sonrasında diğer Viyana gezimizde gördüklerimizi ve sizin de mutlaka yapmanız gerekenleri anlatacağım.
2 yıllık Schengen vizeme kapanış seyahati yapmak istedik kasım ayında çünkü eylülde Londra, ekimde Urla sebebiyle o aylar doluydu ve kasım sonu haricinde başka uygun zamanımız kalmıyordu. Madem kasım ayına geldik o halde bir Noel pazarı temalı gezi daha (öncekiler, Colmar & İsviçre ve Bulgaristan. Gezi kategorimde bulabilirsiniz) yapalım dedik. İkimiz de Viyana’ya gitmeyeli en az 13-14 sene olmuştu ve Noel pazarlarının en güzel kurulduğu ve yaşatıldığı şehir olarak burayı bir de bu dönemde görmesek olmazdı.
4-5 ay öncesinde Pegasus Havayolları’nın yaptığı bir kampanyayla iki kişi gidiş dönüş biletini 7000 TL gibi gerçekten uygun bir fiyata almıştık. Ama şunu söylemeden geçemeyeceğim. Biz genelde Sabiha Gökçen Havalimanı’na tercih etmiyoruz Anadolu yakasında oturmadığımız için. Ama gördük ki her gidişimizde operasyonel olarak daha da zor bir alana dönüşüyor. Şahsi aracınızla asla gitmemeniz gerekir, örneğin. Biz yazın yaşadığımız bir tecrübeden deneyimli olmamıza rağmen daha da erken gittik. Yine de yazın üçüncü otoparkta boş bulmamıza rağmen bu kez altı tane otoparkın kapısından döndük. Daha tenha olan bir otoparka bırakıp, telaştan kağıt almayı unutunca, dönüş yolunda otopark sahibine de bir süre ulaşamayınca yaşadığımız paniği ve o uçak yolculuğunun stresini siz düşünün. Bu bahsettiğim otoparklar havaalanı civarındaki otoparklar çünkü Sabiha Gökçen’ in otoparkının sanıyorum artık tamamı araç kiralama şirketlerine tahsis edildiğinden havaalanı otoparkını kullanmanız mümkün değil, asla boş bulamıyorsunuz. Biraz fazla uzun oldu bu kısım farkındayım ama gerçekten bu problemi yaşamamanız için anlatmam lazımdı.
Gelelim canım Viyana’mıza. Akşamüstü beş uçağıyla gidip saat 5:00 civarı indik. Şehre hemen havaalanının altından bağlanan trenle geçtik. Sadece bir yerde aktarma yaparak otelimize en yakın durak olan Volksgarten istasyonunda indik ve 10 dakika yürüyerek otelimize vardık. Şehrin en büyük Noel pazarı olan Rathausplatz meydanına 7-8 dakika yürüme mesafesindeki The Levante Parliament Design Hotel’de kaldık. Orta büyüklükte, yenilenmiş, booking.com puanı 8.8 olan, dört yıldızlı , temiz pak gayet güzel bir oteldi. Şehrin unlu mamüllerinden mahrum kalmayalım diye kahvaltı hariç konaklama yaptık.
Otele eşyalarımızı bırakır bırakmaz hemen içliklerimizi giydik ve kendimizi sokaklara attık. Volksgarten tarafından geçerek Hofburg Sarayı‘ na ulaştık. Önünden faytonların geçtiği giriş kapısının olduğu Michaelerplatz meydanı zaten Kohlmarkt, Graben gibi en ünlü caddelerine açılıyor. Bu 2-3 caddede dünyaca ünlü markaların hepsini bulabilirsiniz. Ayrıca tatlılarıyla midelerimize bayram ettiren, dekorasyonuyla kalplerimizi eriten tarihi Demel Pastanesi de burada.
İlk akşam için yemek rezervasyonumuz Lugeck’te. Elbette şnitzel yiyecektik. Buranın en ünlü şnitzel mekanlarından Figlmüller’ in bir başka restoranı. Kardeş firma da diyebiliriz. Daha önce orada yediğimiz için bu kez burayı seçtik. Mekan büyük ve katlı olduğu için şansınız var birkaç gün kala bile yer bulabiliyorsunuz. Ama siz bizim gibi yapmayın daha erken rezervasyon yapın. Mesela buraya rahat rezervasyon yapabildik ama ikinci akşam için çok çok ama çok zor yer bulduk. İkinci akşam için ilk tercihimiz ünlü St. Stephansdom’ a komşu kocaman camekanlı Uzakdoğu mutfağı olan Onyx’ ti ama asla yer bulamadık. Hatta o akşam için yaklaşık olarak 20-25 tane restoranda müsaitlik bulamadık. (Nerede bulduğumuz az sonra aşağıda)
Lugeck’e vardığımızda kapıda kuyruk da vardı. Rezervasyonsuz giderseniz uzun bir bekleme sırasını göze almanız gerekir. Ama kesinlikle değdiğini söylemem lazım. Biz paylaşarak yemek üzere bir klasik şnitzel bir de trüf mantarlı söyledik. İkisi de inanılmaz lezzetliydi mantarlı yedikten sonra diğeri biraz yavan bile gelebilir. Trüf seviyorsunuz tercihiniz kesinlikle bu olmalı. Alsace Colmar bölgesine çok uzak sayılmayız o yüzden o bölgeye özgü Riesling (okunuşu Risling) şarabı seçtik. Tatlı olarak da bir nevi parçalanmış pancake olan ve yanında reçelle gelen kaiserchmarn paylaştık. Yemek sonrası tatlısı olarak sizi tatmin eder mi bilmiyorum ama biz çok beğendik.
Yol yorgunu olduğumuz için yemekten sonra sokakları dolaşa dolaşa otelimize geçtik.
Kohlmarkt’ tan aşağıya doğru inip sağa döndüğünüzde ikonik kocaman avizeleriyle güzeller güzeli Graben caddesi karşınıza geliyor. O avizeler gerçekten masal gibi gibi bir atmosfer yaratmış. Her cadde ışıl ışıl; insan gerçekten yaşama sevinci ile doluyor.

Sabah giyinip kuşanıp hazırlanıp kahvaltıya çıktık. Hemen bir üst caddemizde yer alan Ströck’ ü tercih ettik. Bunun detayları YouTube’da var, özetle tavsiye ederim, pastane türevi bir kahvaltı tercihiniz varsa değerlendirilebilir.
Noel pazarları şehir genelinde saat 10:00 itibari ile açılıyor. Biz de açılmalarını beklerken kahvaltımızı halletmiş olduk ve Rathausplatz’taki en büyük noel pazarına doğru 5 dakikalık bir yürüyüşle vardık. Henüz açılmayan birkaç stand olsa da sabah sakinliğinde gezmek keyifli. Özellikle yeme içme değil de stantları gezecekseniz insanlarla üst üste binmeden rahatça takılıp alışveriş yapabilir, Dönmedolap gibi lunapark oyuncaklarına binebilirsiniz ve aşağıda bir tavsiyem daha olacak.Biz sabah sakinliğinde gezip şehre yöneldik akşam tekrar gelmek üzere.
Bizim bu kez rotamızda Belvedere ve Schönbrunn Sarayları yok, daha önce gördüğümüz için. (bu arada ünlü ressam Gustav Klimt’ in eşsiz eseri ” the kiss” yani öpücük tablosu bu müzenin içinde. Anahtarlıktan, su bardağına şehrin her yerinde izlerini gördüğünüz bu eseri görmek isterseniz notlarınıza alın) O yüzden bugünkü müze hakkımızı Hofburg Sarayı içinde yer alan Sisi Müzesi ile kullandık. Avusturya denilince akla gelen en önemli hanedan üyelerinden, takma adı Sisi olan Prenses Elizabeth’e adanmış bu müze. Giriş ücreti 19 Euro ancak bileti online almanızda fayda var çünkü içeri belli sayıda ziyaretçi kabul edildiği için aklınıza estiği anda giremiyorsunuz. Örneğin, biz bileti satın aldıktan 3 saat sonraki slota girebildik. O arada civarda gezmeyi planladığımız caddeleri gezdik, alışverişimizi yaptık.
Elbette Viyana uçak biletimizi aldığımız andan itibaren Cafe Demel’ de yiyeceğim apfelstrüdel’in hayaliyle yaşıyordum. Gelelim cafeyle ilgili vereceğim tüyoya. Bu tarihi pastanede rezervasyon sistemi yok, kapıda çılgın gibi bir kuyruk beklemeniz gerekiyor ve fakat çoğu kişinin farkında olmadığı bir detay var. Pastane çok büyük ve iki katlı. Biz sıra beklemeye başlamadan önce içeriye girip gezdik sonra bir baktık kahve servis edilen bir bar alanı var ve boş alanlar var. Kahve ve tatlı servisini orada da alabiliyormuşsunuz çünkü dışarıda insanların beklediği kuyruk üst kattaki çay salonu içinmiş. Pastanenin geneli zaten o tarihi havayı verdiği için hemen bara oturduk. Bir elmalı strüdel bir de tadı baya yoğun badem kremalı ama çok lezzetli bir Fragilite sipariş verdik, ikisi de çookk lezzetliydi.
Buranın bir diğer ünlü gofret markası Maner’e uğramadan dönmedik. Aklınıza gelebilecek neredeyse her çeşitte gofret satıyorlar. Çok gofret fanı olmasam da hakikaten lezzetliydi, eşe dosta buradan götürmek için de bir seçenek. (mozart çikolatayı oldum olası pek sevmem, es geçilebilir) Tuzlu karamel, winterglück spekulatius ve misket limonlusu epey lezzetliydi.
St. Stephansplatz meydanına geldik. Akşam katedrale konsere geleceğimiz için içini o sırada gezmedik ve katedral meydanındaki noel pazarını gezdik, sıcak şaraplarımızı yudumladık. Kasım ayının son günlerinde gittiğimiz için bazı mağazalarda black friday indirimleri vardı. Yine Noel dönemi de olduğu için giyimden dekorasyona her yerin noel konseptinde oluşu ayrı keyifliydi.
Müzeye giriş saatimiz yaklaşırken acıkacağımızı tahmin ettiğimizden girmeden hafif bir şeyler yemek istedik. Almanya’nın en eski, Avrupa’nın en büyük deniz ürünleri fast food zinciri Nordsee’ ye uğradık. İsminin fastfood olduğuna aldanmayın aslında bizim esnaf lokantaları gibi benmaride hazır sıcak olarak servis edilen deniz ürünü restoranı desek daha doğru olur. Pizza hamburger gibi ağır bir şeyler yemektense böyle daha sağlıklı ve hafif bir şeyler yemek istedik.
Sisi Müzesi’nin girişi oldukça kalabalıktı. Kral Franz Joseph ile birlikte yaşadığı alanları gezmeden önce Hofburg sarayının maketiyle açılan bir alana giriyorsunuz. Burada birkaç salon boyunca Sisi’ nin özel eşyalarının sergilendiği alanları görüyorsunuz. Yüz maskından elbiselerine kadar pek çok şeyi sergileniyor. Bu eşyalarla alakalı tek sıkıntı sergilenenlerin çoğunun replika olması. Müze diye gittiğim bir yerde herhangi bir şeyin replikasını gördüğümde ben bunun fotoğrafını internetten de görürdüm hissine kapılıyorum. Replikası olan ürünlere mücevher ve bazı çok gösterişli ve bilinen elbiseleri de dahildi. Gezerkenki bu da orijinal değilmiş hissiyatını çok sevmiyorum açıkçası. Ama yemek salonu, misafir karşılama salonu, yatak odaları, çalışma odası gibi alanları gezmesi keyifliydi.
Müzeyi gezdikten sonra kısa bir dinlenme arası ve akşam yemeğimiz için üst baş değişimi için otelimize döndük. Dinlenmeyi kısa tuttuk çünkü noel pazarları akşam onda kapanıyor ve akşam yemeğinden sonra dönmeye fırsatımız olmayacaktı gece konserimiz olacağı için. Elbette Noel pazarının akşam ışıl ışıl halini de görmek istediğimizden hemen yine Rathausplatz’ a yollandık. Evet akşamın da tadı bir başka fakat aktivitelere katılmak için hiç doğru zaman değil. Buz pateni, dönmedolap gibi alanlarda çılgın kuyruklar oluyor. Aslında buz pateni yapmak istiyorduk ama ertesi sabah erkenden gelip denemeye karar verdik.

Noel pazarına ne zaman gidilir? Daha önceki Noel pazarı yazılarımda da belirtmiş olmam gerekir ki Noel’e yaklaştıkça bu pazarların ve şehrin kalabalık oranı inanılmaz boyutlara geliyor. Hem dönem ruhunu yaşamak istiyor hem de anormal kalabalıklarda boğulmak istemiyorsanız kasımın son haftası veya en geç 10 aralığa kadar olan süreçte ziyaret etmek en mantıklısı. Tarihlerinizi belirlerken gideceğiniz şehrin Noel pazarlarının hangi tarihten itibaren açıldığını mutlaka kontrol edin. Şehir şehir, kasaba kasaba değişkenlik gösteriyor zira.
Akşam konserimiz dokuzda olacağı için yemek rezervasyonumuzu saat 7:00’ye yapmıştık. Dediğim gibi çok zor bulduk cumartesi akşamı müsait bir restoran. Lenz Social Dining ismi. Bence restoranı görsellerinde yeterince iyi yansıtamamışlar. Fine dining değil ama casual dining hizmeti sunuyor diyebiliriz. Yani yine iyi kalite yemekleri daha az lüks ama yine de şık bir ortamda biraz daha uygun fiyatla sunuyor denebilir. Sonradan fark ettik ki restoran Hilton oteliyle ortak bir girişe sahip hatta wc alanı olarak otelinki kullanılıyor. Fotoğraflarda daha çok cafe izlenimi verse de gittiğimizde daha şık ve hoş bir restoranla karşılaştık. Viyana mutfağından seçimler yaptık ve her şey çok lezzetliydi. Tuna nehrini geçmeden ona dökülen bir kanalın karşı tarafında kalıyor restoran ama yine de merkeze uzak değil. Konser alanımız olan St. Stephans katedraline yürüyerek 7-8 dakikada döndük.
Konser biletini getyourguide.com üzerinden satın aldık. İyi bir konseri güzel bir atmosferde dinlemek bizim için her zaman büyük bir keyiftir. Esasen niyetimiz bu kez Viyana Opera Binasında bir bale izlemekti ancak baleyi cuma akşamına, operayı cumartesi akşamına koydukları için maalesef bilet alamadık. Cuma akşamı Sabiha’ dan Pegasus ile uçuyoruz en ufak bir rötar olursa biletimizin yanma riskini almak istemedik. Artık başka sefere diyoruz. Konser yaklaşık 1,5 saat kadar sürdü, ortamın da görkemiyle bizi mest etti. Bu bir Noel konseri değildi fakat Noel dönemi gittiğimiz için konserin sonunda orkestra birkaç Noel parçası da çaldı.
Sonrasında cuma akşamı gezerken gözümüze kestirdiğimiz Verde isimli mekana bir şeyler içmeye gittik. Burayı kahvaltı için de not alabilirsiniz, epey önerilmiş. İçtiğimiz iki kokteyl de enfesti, şansımıza da garsonumuz Türk çıkınca seçimlerimiz için bizi şahane yönlendirdi. Bir günümüzü daha bitirmiş olduk.
Gelelim üçüncü ve son günümüze. En son Londra seyahatim için bir hafta da süreceğinden çok detaylı çalışılmış bir program yapmıştım. O yüzden her seyahatte aynı disiplinde olamayabiliyorum. Viyana’yı biraz biraz daha akışına bırakmıştım. Kahvaltı mekanımıza sabah otelden çıkmadan karar verdik. Yine 10-12 dakika yürüyüş mesafesindeki Freyja’yı seçtik. İyi ki de seçmişiz. Tüm fırın ürünleri inanılmaz lezzetliydi. Kakuleli çöreği, kruvasanı ve tarçınlı çöreği inanılmaz iyiydi. Hatta kitap köşelerine Cedric Grolet’ nin kitabını koymuşlar; gidip dedim ki daha çok yeni onun kruvasanını tattım, bu kitaba hiç gerek yok, sizinki çok daha iyi 🙂
Bugünkü programımız buz pateni + Albertina müzesi + Cafe Central ve kapanış. Ama tahmin edin ne oldu? Rathausplatz’ taki buz pateni alanına gittik. Hiç akşam romantizim yapacağım, gece kayacağım diye plan yapmayın sabah o tenhada kaymak o kadar huzur vericiydi ki size anlatamam. Zaman slotlarına önceden bakmadan gittik. Biz alışmışız ülkemizde parayla satın alınan bir hizmetin bile koklatılarak verilmesine, maksimum yarım saat 1 saat giriş hakkı veriyorlardır herhalde diye düşündük. Satın aldığınız biletin tam 4 saat kullanım hakkı var. Yorulduğunuzda aynı gün içinde çıkıp tekrar girebiliyorsunuz aynı biletle. İki kişi kayma ücreti, paten kiralama ücretiyle birlikte 42 Euro verdik. (dileyen patenini getirebiliyor) Bence 4 saat kayma hakkı veren bir planlama için çok makul bir fiyat. Şansımıza sabahtan itibaren misler misi bir hava vardı, günlük güneşlik ve biz resmen yarım saat kayar çıkarız dediğimiz pistte kesintisiz 2 saat kaydık. 5 metre² göstermelik bir pist olmadığı gibi hem kayma alanı geniş hem de parkur şeklinde konumlandırılmış, devamlı 360° dönüp durmuyorsunuz yani. O pamuk gibi havada güneş ve tatlı müzikler eşlik ederken asla bırakıp çıkamadık ve Albertina Müzesi’ni bir başka gelişte ziyaret etmeye karar verdik. Oradan sonra tatlılarımızı yemek için Cafe Central’ e geçtik. Ancak tahmin edebileceğiniz gibi yine çılgın bir kuyruk vardı ve bize en az 45 dakika bekleyebileceğimiz söylenince, elbette o güzel tatlıları yemezsek de olmazdı. O yüzden paket yaptırdık. Yanımıza aldıklarımız bir yana, alamadıklarımızda aklımız kaldı 🙂 Giderseniz kestane şaheseri olan Mont Blanc’ ını mutlaka deneyin. Kendimi bu tatlının uzmanı sayabilirim neredeyse ve bu yediğim tüm dünyada en iyiler arasına girdi, belki birinci hatta.

Bu gezi böylece tamamlandı, şimdi geçiyorum önceki Viyana seyahatimden kısa kısa notlara. Hemen üstte gördüğünüz kare Wien Staatoper yani Viyana Devlet Opera Binası. Gittiğimizde içini detaylıca gezmiştik.
O turun rotasını şöyle listeleyeyim: 2 gün Prag, 3 gün Viyana, 2 gün Budapeşte şeklindeydi. 2 gün Prag’ tan sonraki Viyana etabına geçiyorum. Bu yazıdan sonra turun Prag ve Budapeşte yazısını da kaleme alacağım.
Prag’ tan yola çıktığımız rotada Cesky Krumlov orta çağ kasabasını gezdikten sonra Viyana’ ya vardık. O zaman panaromik olarak geçtiğimiz turda Opera binasını, Kunthistoriches yani güzel sanatlar müzesini, parlamento binasını, şehir meydanını gördük. Sonrasında Belvedere ve Schönbrunn Saraylarını gezdik. Yaz aylarında bu tura gittiğimiz için tatlı bir havada rahatça gezebildik.
Akşam yemeğimizi biraz daha erken saatte Figlmüller‘ de şnitzelle alınca Kursalon Hübner isimli tarihi bir binada klasik müzik konseri dinlemeye gittik. Konserde arya söyleyen opera sanatçıları ve mini bir bale gösterisi yapan dansçılar da vardı. Şimdi bugünkü gözümle düşündüğümde gayet turistik bir showdu. Şu anda o mekan eventler için kiralanıyormuş zaten güncel olarak araştırdığımda buldum.
Ertesi gün extra sunulan bir tur olarak Mayerling-Zigrod Viyana ormanları turu vardı ancak biz şehri daha iyi tanımak adına tercih etmedik. Akşam Viyana ile özdeşlemiş canlı müzikli Grinzing meyhaneleri extra turu vardı. Ona katıldık ve hoş anılarla ayrıldık. Bu arada turla gittiğimiz için otelimiz şehrin biraz dışındaydı. Malesef uygun fiyatlı tur çıkarabilmek adına turlar böyle otelleri tercih edebiliyor. Neyse bir dönem biz de paket turlar tercih ediyorduk tabii 🙂 Hepsi ayrı bir tecrübe.
Ertesi gününde ise Budapeşte’ ye doğru yola çıktık. O da bir sonraki yazıda yerini alacak. Bu gezimizle alakalı sorularınız olursa aşağıya yorum olarak bırakabilir, Instagram’ dan bana ulaşabilir veya Youtube videomdan da sorunuzu iletebilirsiniz.