“Simyacı” sen nasıl bir esersin? Her şeyin bir zamanı vardır, çok doğru ama bazı hikayelerin, bazı objelerin kendilerine has bir tılsımı olduğunu düşünüyorum bazen. Paulo Coelho‘ nun dünyaca ünlü eseri Simyacı ilk önüme düştüğünde ortaokuldaydım. Türkçe zümresi, yıl içinde okumamızı tavsiye ettiği kitap listesine dahil etmişti. Bir yandan düşünüyorum da çok okuyan bir öğrenci için bile Simyacı o yaşlarda okunup, hakkıyla kavranabilecek bir yapıt değil bence. Biraz detayına girelim neden değil…
Tılsımlı olabilir dedim ya biraz oradan başlayayım konuya. Ortaokul yıllarımdan 41. yaşıma kadar bu eseri evde olduğu halde okumamış olmam, kesinlikle zamanını beklediğindendir. Öyle bir dönemde öyle bir şekilde aldım ki elime sanki her satırı bir öğreti oldu bana. Nasıl olduysa bendeki kopyası kardeşimin lisedeyken okulda inceleyerek okuduğuydu. Bir baktım satırlar boyu çizilmiş incelenmiş. E benim de sözcüklerim var altı çizilmesi gereken, bana tekrar tekrar yol gösterici olması gereken. Hemen onun kopyasını kardeşime geri verdim ve kendime yeni bir tane aldım. Santiago’ nun yolunda benim de yolumun kesiştiği kişilerin, onun aldığı sembollerin benim aldığım sembollerle kesişmesi, bazı mesajlar inanılmaz nokta atışıydı. Bu eser resmen benim hayatımın bu dönemimde okumam gerektiği için onca yıl beklemiş. Kitap karesini bile uçakta çekmişim, yine bir yolculuk esnasında.
Kişisel gelişim kitapları okumuyorum epeyce bir süredir. Fikren öğrenip uyguladığım bazı şeyler var hayatımda elbette ancak salt kendini geliştirme değil de biraz da okuyanı gazlama havası sezdiğimden (hem yazarlar hem yayınevleri nezdinde) biraz mesafeliyim bu ticari hevesli konu başlığına. Ancak Simyacı böyle bir eser değil, böyle bir kaygıda hiç değil. Ya da Coelho’ nun öyle bir motivasyonu vardıysa bile yazarken (ki sene 1988 çok sanmıyorum) bunu öyle ustalıkla hikayenin DNA’ sına işlemiş ki “kişisel gelişiyorum” tadı bırakmıyor damakta. 🙂 Santiago‘ nun serüveni içinde siz de sürüklenip gidiyor ve kendinize özgü çıkarımlarınızı yapıyorsunuz.
Çok kısa bir şekilde konusuna da değinecek olursam; kendi halinde bir çoban olan Santiago’ nun iki kez gördüğü bir rüyaya istinaden piramitleri görmek için İspanya’ dan Mısır’ a doğru yola çıkışını ve bu yolculukta başına gelenleri anlatıyor. Hayatımızda yaptığımız seçimlerin nasıl bizi olması gereken yollara sokabileceğini, içimizdeki niyetlerin iyi veya kötü yolları getirebileceğini ilmek ilmek işlenmiş örneklerle görüyorsunuz.
Simyacı’ yı bilmeyeniniz yoktur. Belki zaten çoğunuz şimdiye kadar okudu bile. Ama henüz okumadıysanız bilin ki ölmeden okumanız gereken kitaplar arasında. Ama ne zaman okuyacağınızı bence o biliyor ve doğru zamanda kendini size getiriyor 😉 Okuduğum bir kitabı kolay kolay dönüp okumam ama bu kitaba daha kaç kez dönerim, hiç değilse çizdiğim notlarımı döner döner okurum bilemiyorum. İçinde hala cevabını bulamadığım işaretler var.