İnsancıklar…
Fyodor Dostoyevski’ den dönem Rusya’ sını iliklerimize kadar hissettiğimiz bir roman. Hatta yazarın ilk zamanı. Petersburg’ da geçen hikaye Katip Makar Devuşkin ve Varvara Alekseyevna’ nın birbirine yazdığı mektuplardan oluşuyor.
Yoksullukla mücadele eden bu iki insanın hayatta kalma çabasına tanıklık ederken birbirlerini duydukları aşka da şahit oluyoruz. Günümüz ilişkileri ile kıyaslamaya niyetlenirsek daha ilk cümlemiz “nerede o eski aşklar?” hayıflanması olur sanıyorum. Şimdilerde hayatlarımızın her alanına sirayet etmeye çalışan yüksek dozlu samimiyet ile çizgiyi aşan tavırlar, yer yer vurdumduymazlık, yer yer rahat ilişki tutumu göz önüne alırsa bu iki aşığın birbirlerine yaklaşım tarzından sarf ettikleri her sözcüğe kadar utanç içinde olmamız gerekir diye düşünüyorum. Esasen eski kafa zihniyeti değil bu ama 2025 yılında 41 yaşında olan bir insan gözünden yazmam gerekirse iki dönem ve insanları arasındaki uçurumun hayret verecek kadar derin olmasıdır. Şimdikinin çok matah olduğunu söyleyemem ama ideali Devuşkin ve Alekseyevna arasında geçendir de diyemem. Fakat sayfalar boyunca gelişen aşklarındaki tutum kıymetli bir mücevheri ellerinde tutuyor ve zarar vermek istemiyormuşcasına narin bir yaklaşımdadır.
Zaman ilerledikçe ikisinin yaşadığı yoksulluğun boyutu ve o durumda bile birbirlerine olabildiğince el uzatabiliyor oluşları gerçekten insanın yüreğine dokunuyor. Her şeyden sonra yapmak zorunda kaldıkları seçimler ise insanın içini burkuyor. Heyecanını kaçırmamak adına çok fazla detaya girmek istemem. Bununla birlikte Rus edebiyatından bir eser okumak isterseniz şans vermeniz gereken ilk beş romandan bir tanesi olabilir. (Kişisel favorilerim türleri farklı olsa da Tolstoy’ un İnsan Neyle Yaşar ve Anton Çehov’ un Vişne Bahçesi’ dir.)
Üslup ile alakalı sadece şöyle bir not verebilirim. Özellikle Devuşkin’ in satırlarında yoğun olarak rastladığımız birbirini tekrarlayan sözler ve hitaplar bazen akışta yorucu olabiliyor. Orijinal metin ile kıyaslama sansın olmadığı için elbette yorum yapamıyorum fakat çeviri kaynaklı da olabilir bu mesele. (Üniversitede dil akışını bozduğunu düşündüğü için çeviri eser okumayan hocamın kulaklarını biraz çınlattım:) )
Her açıdan tüm kütüphanelerde olması gerekecek bir klasik “İnsancıklar”. Keyifle okumanızı tavsiye ederim.