İspanya’ nın Katalan bölgesi olan Solsonés’ te, geçmişi 1036 yılına dayanan bir çiftlik evi aslında Hotel La Vella Farga. Kendi ormanına sahip, meyve bahçeleri olan, hayvancılığın da yapıldığı, tahıl yetiştirilen bir yermiş burası. Şimdiki sahipleri bu viraneyi ve içinde buldukları doğayı gördükten sonra restore etmeye karar veriyor ve 2015′ te hizmete açıyorlar. “İspanya’ ya gidip de Solsonés diye adı duyulmamış bir yere gideceğim ve bu otelde kalacağım, çok uzak ihtimal” mi diyorsunuz? Yapmayın, dünya Paris, Londra, Barcelona vs. den ibaret değil. Uyanık olun, gerçek bir dünya vatandaşı olun, size fısıldadığı gizli rotalara kulaklarınızı tıkamayın.
Eşsiz bir sükunete ve doğaya sahip bu otelin sadece manzarası ve sessizliği için bile gidilebilir. Bunu ben değil, Tripadvisor’ da yorum yapanlar söylüyor.
(“Muhteşem Oteller” yazılarım birkaç keredir hep pazartesiye denk geliyor, sanırım pazartesi sendromundan mütevellit vücut bir savunma ya da kendini rahatlatma mekanizması oluşturuyor 🙂 size de iyi geldiğini varsaymak istiyorum)
Dekorasyonuna gelecek olursak, tarihinin 1036′ ya dayandığı herhangi bir bina zaten benim ilgi alanıma giriyor. Yüzlerce yıl önce orada yaşayanları, yaşanılanları, kullanılan eşyaları, giyilen kıyafetleri hayal etmek oldum olası bana haz verir. Dolayısıyla bu kadar eski bir yapı restore edilirken konaklayacak misafirlerin eninde sonunda asırlar arasında çıkacağı yolculukla arasına engeller koymamak gerekir; ne fazla modern olmalı ne de klasikliğiyle insanları boğmalı. Otelin sahipleri Gema ve Marti de bunu göz önünde bulundurmuş.
Bina bir taş ev ancak Akdeniz kıyısına uyum sağlayan cinsten değil, tarih kokanından. İçeri girince acaba bir dağ evi mi diyorsunuz ki o da değil. Hem odalarda hem de ortak kullanım alanlarında bu eski dokuya harmanlanan mobilyalar etkileyici bir ahenk yaratmış. Hatta yer yer daha modern sayılabilecek pirinç sehpa ve masalara rastlasak da bu kesinlikle göz yormuyor.
Odalar mümkün olduğunca yalın dekore edilmiş, en ufak bir halı veya kilim olmaması ise daha modern bir görünüm katmış.
Hele ki bu gösterişli sütunlu yatak başına tezat olarak odanın geri kalanı o kadar sade ki o varaklar bile fazla gelmiyor.
Banyoda geçmiş ve geleceğin kucaklaştığı; ahşap tavandan yağmur duş inişi… Ne diyeyim, keyif ki ne keyif…
Kışın bu otelde misafir olacaksanız fazladan birkaç kitap alın yanınıza zira bu şömine başından hiç kalkmak istemeyebilirsiniz.
Dışarıda doğanın dinginliği içeride restoran bölümüne de yansımış.
Servis takımları ise tarzıyla tamamıyla geçmişten süzülüp gelmiş ki kendinizi iyi hissetmeniz için son vurucu darbeyi de burada yapıyor.
Sizi bilmem ama bu otel beni epey aldı götürdü, bir zaman kaçıp burada kafa dinleme planları yaptırdı. Siz beğendiniz mi peki?