Geçtiğimiz haftalarda Atatürk Kültür Merkezi‘ nde sahne alan Fındıkkıran balesini izlemeye gittim. Fındıkkıran‘ ı son izlediğimde sahnede Çağla Şikel vardı. Düşünün o kadar eski 🙂 Bu kez kızımızla gittik elbette.
Hikayeyi aşağı yukarı hepimiz biliyoruz. Noel gecesinden bir gece öncesidir ve Clara‘ ların evinde büyük bir parti verilmektedir. Clara’ ya vaftiz babası bir Fındıkkıran askeri hediye eder ve sonrası malum. klasik hikaye…….
İstanbul Devlet Opera ve Balesi’ nin bu temsilini üzülerek biraz zayıf bulduğumu söylemek zorundayım. Dekorla başlamak istiyorum. Fındıkkıran hikayesi her şeyden önce Noel gecesini temsil ettiği için otomatikman gösterişli bir dekor ister. O yılbaşı ruhuna girmeyi arzu edersiniz. Aslında açılış sahnesinde perdenin önüne fırlayan çocuklar, nostaljik televizyon enstantanesi derken farklı ve zenginleştirilmiş bir temsil izleyeceğimizi düşünmüştüm. Perde açıldığındaki azametli ev sahnesi de bunu destekleyecek gibiydi. Sonra dakikalar geçtikçe kadronun da yeterince kalabalık olmadığını fark ettim. Çünkü büyük bir partide geçen bir sahne yaratılması gerekirdi hikaye gereği.
İkinci perdeye geçtiğimiz zaman ise dekor apayrı bir hayalkırıklığı yarattı çünkü bilebileceğiniz gibi ikinci perde şeker diyarında geçer, rengarenk bir dünya karşılar aslında sizi. Ama maalesef kesinlikle böyle bir dekor kurulmayı bırakın aksesuar olarak bile yoktu. Hikâyeyi hiç bilmeyen, hiçbir beklentide olmayan bir seyirciyi belki tatmin eder ama bu kadar ünlü bir çocuk hikayesini a’dan z’ye bilenler için gerçekten çok zayıf kalmıştı. Sonrasında diğer bir hayalkırıklığı geldi. Şeker diyarında türlü türlü dansçılar sahne alır. Yine bu şeker diyarının coşkusunu yansıtabilmek için bu danslar için kalabalık ekipler olması çok daha tatmin edici bir görsel show sunar. Bu danslarda da maalesef bahsettiğim kareografilerin bazılarında iki bazılarında dört dansçı görev almıştı. Böyle olunca ben gerçekten Fındıkkıran ruhuna girmekte zorlandım. Evet biliyorum bu işler bütçe işi ve devlet ne kadar bütçe ayırırsa o ödenek doğrultusunda işler ortaya çıkıyor. Zaten insanı üzen de bu. Monopol haline geldiği için de sanatseverlerin bale izlemek istediğinde tek kaynağı olunca maalesef orta kalite işlerin bile biletleri yok satıyor ilk 1-2 saat içinde almazsanız asla bilet bulamıyorsunuz. Çok düşündüren bir ikilem bu ve bu yetersizlik insanın canını sıkıyor ister istemez. Ülkemiz dansçıları da, yönetimleri de, biz izleyicisi de gerçekten çok daha iyisini hak ediyoruz. Ama ama ama deyip susup kalıyor insan.
Tüm bu anlattıklarımdan elbette ben sakın gitmeyin izlemeyin demiyorum. Sonuçta sanatçılarımızın da desteklenmeye ihtiyacı var. Bizlerin alkışları, doldurduğu koltuklar onların en büyük motivasyonu. Yönetimlerin kararlarının ceremesini işini aşkla yapan sanatçılar çekmemeli diyorum. Bu sezon için henüz açılış yapamadığım şey opera; kovaladığım biletlerden biri de Faust. Umarım denk getirebilirim.
Elbette her AKM öncesi ritüelimiz ise Divan Fuaye’ de bir mola. Favorim ise Aida kokteyli ama Carmen’ i de deneyin derim.