Hazirandan beri “Muhteşem Oteller” yazmamışım. İki sebebi var aslında. İlki diğer yazılardan ancak sıra gelmesi. İkincisi ise dünya çapında tanıtacak otel kalmamasından değil elbette ama artık daha seçiciyim bu köşe için. İstiyorum ki önceki koyduklarıma benzemesin yenisi, farklı bir hikaye anlatsın, yeni bir şey katsın, belki vizyon genişletsin, ufuk açsın. Böyle olunca ister istemez elemeler artıyor.
Bu köşe için daha önce o şehre veya ülkeye uğramış olmamız önemli değil o yüzden bir kez daha canım Londra’ yı ağırlıyoruz. St. Pancras isminin kulağıma çalındığı olmuştu daha önce ama bu kadar muazzam bir otel olduğunu ben de tesadüf eseri öğrendim. Mart ayında bir aksilik olmazsa planladığımız seyahatimiz için programlamalara başladım. (Güncel bir Londra yazısı gelecek tabii ki eskisi var diye atlamak yok) Bu araştırmaları yaparken sağolsun Instagram’ da gözüme takıldı, burası da neymiş diye detayına girince vuruldum. Bu kez iç dekorasyonundan çok mimarisi çarptı beni. Sözü kısa keseyim de bu güzellikten daha fazla mahrum kalmayın…
1800′ lü yılların ortalarında Pt. Pancras istasyonu demiryolu hattı kurulması kararı alındı. Ülkedeki sanayi devrimi adımlarının işleyişi için gerekli bir ilaveydi. Midland Railway isimli hattın hemen yanına da bir otel inşaası düşünülüyordu. Proje epey el değişimi ve ilaveler neticesinde 5 yılda tamamlandı. Westminster Sarayı’ nı andırması planlanan otelde çoğunlukla Venedik tipi gotik esintileri hissedilir.
Etkileyici mimarisiyle göz dolduran otel 2. Dünya Savaşı’ nda 3 kez bombalanmış olsa da sapasağlam ayakta kalmıştır. Ancak sonrasında ortak banyo kullanımının da olduğu belli sebeplerden dolayı popülaritesini kaybetmeye başlamıştır. Kapatıldıktan sonra Spice Girls Wannabe klibi, Harry Potter gibi çekimler başta olmak üzere pek çok film ve diziye ev sahipliği yapmıştır. 1960′ larda şehir planlamacılarının binadan kurtulma isteklerine rağmen ayakta kalmış hatta bir dönem demiryolları ofisleri olarak da kullanılmıştır. 2002′ de alınan restorasyon kararı ile İngiltere’ nin en geniş çaplı restorasyon çalışması ünvanını almıştır bu demiryolu konseptli otel. Şimdi ise Londra’ nın en önemli otellerinden biri olarak hizmet veriyor.
Viktorya stili neo-gotik merdivenleriyle uzun yıllar ilgiyi üzerinde topladı.
Daybed’in bulunduğu cumba alanının güzelliğinden mi bahsetsem, aynanın şıklığından mı yoksa mavinin tonunun asilliğinden mi?
Alt katta 18 metre yükseliğindeki odalarıyla dublex bir kullanım sunuluyor.
Lobi alanında her gün birbirinden keyifli çay saatleri düzenleniyor. Otel dekorasyonu olarak bize çokça şey anlatan bu oteli mutlaka ziyaret etmek gerek.
Londra’ ya bir dahaki gidişimde mutlaka uğramayı düşündüğüm bir nokta olarak listeme eklendi 😉
2 Yorum Var
Gerçekten bayıldım hepsine..İçlerinin güzelliğini ve şıklığını bir kenara bırakın dışardan bakıldığında mimari süper ötesi…Herhangi birinde bir haftalık tatil iyi olurdu sanki…
St. Pancras ile ilgili minik bir sürpriz var haftaya 🙂 Instagram hesabımı takip edebilirsiniz.